Hepimizin bildiği gibi, marka zihnimizde oluşan anlamdır. Müşterilerin aklındaki marka ile ilgili «gerçek ve algısal» şeylerin toplamı da marka algısını/ imajını oluşturur. Marka derken genelde bir ürün ve hizmetten bahsettiğimiz sanılır. Nike, Akbank, Coca Cola gibi oysa bizler de birey olarak kendi markamızı yönetiyoruz Ahmet, Arzu … olarak.
Marka algısı/ imajı bir süreç sonunda ortaya çıkar. Bu sürecin temeli doğru zamanda, doğru kişilerle, doğru ve pozitif iletişime oturur. Söylemelerimiz, tutum ve davranışlarımız ya markayı (bizi) var eder ya da yok eder. Oluşumu uzun sürse de yıkılması çok kolay, telafisi çok meşakkatlidir.
Algıyı oluşturmak için bilinirliği arttırmaya yönelik iletişim ile başlamak gerekir. Güçlü, pozitif bir marka algısı için devamında beklentilere uygun olması, beklentileri karşılaması, farklılık katması ve hatta üstünlük sağlaması beklenir. Bu süreçteki iletişim markanın ya da kişi olarak bizim toplumda “ne olacağımızı” belirler.
Satış ve satış sonrası müşteri ilişkileri en önemli algı kaynağıdır ve çalışanların performansına dayanır. Çalışanların her biri şirketin marka elçisidir. Çalışanın markayı var etmesi hem kendi hayatını kolaylaştırır hem şirketin pazardaki konumunu sağlamlaştırır. Marka çalışanı, çalışan markayı desteklediği sürece işlerin sürekliliği ve karlılığı sağlanır. Fark yaratanlar zor dönemlerde ayakta kalırken, çalışanına ve marka algısına yatırım yapmayanlar ne yazık ki olumsuz yönde etkilenirler.
Bu nedenle, “İletişimin Algıya Algının Hayatımıza Etkisi” konulu seminerimizde iletişim eğitiminin sadece iletişim dinamiklerini baz almasının yeterli olmayacağını konuşuyoruz... Beraberinde markanın ve kişinin algı yönetimini, marka konumlandırmasını, satışa ve ciroya etkisini de kapsamasının önemini örneklerle paylaşıyoruz.